Gelen son dakika haberine göre, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suudi Arabistan merkezli Al Hadath televizyonuna açıklamalarda bulundu.
Suriye’de 13-14 yıllık yoğun çileli dönemin ardından yeni bir döneme girildiğini belirten Fidan, Türkiye’nin Suriye ile 911 kilometrelik sınırı olduğunu hatırlattı.
Fidan, “Tarihle, coğrafyayla, kültürle, inançla artık bağlarımız bağlanmış, etle tırnak olmuşuz. Dolayısıyla Suriye’deki bu sıkıntılı dönem başladığında Suriye muhalefeti kuzeyde olanlar sırtlarını Türkiye’ye dayadılar ve özellikle milyonlarca yerlerinden edilmiş mülteciler Türkiye’yi kendilerine vatan bildiler, ev bildiler, biz de onlara kucak açtık.” ifadesini kullanarak, Suriye muhalefetinin Türkiye’de zemin bulmasının çok önemli olduğunu vurguladı.
Türkiye’nin özellikle Suriye muhalefetinin yapıcı şekilde sorunu çözmesi için çok çalıştığının altını çizen Fidan, bu süreçte Astana sürecinin bu konuda çok önemli olduğunu ancak Esed rejiminin çeşitli sebeplerden dolayı çözüme yanaşmadığını ve bir denklem arasında kaldığını kaydetti.
Fidan, “Ya gücü kendi halkıyla paylaşacaktı, halkıyla barış yapıp ya da dışarıdan gelen hegemonlarla, güçlerle, onu halkına karşı savunan güçlerle gücü paylaşacaktı. Tabii, Rusya’yla ve İran’la bu gücü paylaşınca, beraber savaştılar, istedikleri kararları alamadılar çünkü her ülkenin farklı çıkarları vardı ve bir noktadan sonra Esed gerek halkıyla barışmada gerek milyonlarca insanı geri getirmede gerek halihazırda Suriye’de bulunan insanlara hizmet götürmede, temel hizmetleri götürmede, ekonomide başarısız olunca artık sistem kendiliğinden çöktü.” ifadelerini kullandı.
“Bazıları aslında uluslararası bağlamda bir masada oturuldu ve Esed’in gitmesi konusunda uzlaşıldı ve ardından aslında şu an Şam’ın düşmesine kadar varan süreç böylelikle işletilmiş oldu ve HTŞ’nin ilerlemesi için önü açıldı diye bir söz var, bir söylenti var. Siz ne diyorsunuz?” sorusuna Bakan Fidan, Türkiye’nin böyle bir sürecin parçası olmadığı yanıtını vererek, şöyle devam etti:
“Harekat başladıktan sonra, HTŞ ve diğer muhalifler tarafından harekat başladıktan sonra, bunun en kansız, en problemsiz, en maliyetsiz şekilde nasıl olması için yoğun bir çaba gösterdik ama onun öncesinde hiçbir ülkeyle veya hiçbir grupla bir araya gelip böyle bir planlama ve çalışma içerisinde olmadık.”
Fidan, Suriye ile ilgili süreçlerde, Rusya, Türkiye ve İran’ın sahadaki ateşkesin devam etmesi, sorunların çözülmesi için çok yoğun ve düzenli bir görüşme trafiği içerisinde olduğunu söyleyerek, Türkiye’nin, muhaliflerin görüşlerini her zaman masaya taşıdığını ifade etti.
“İran’la Rusya da rejimin görüşlerini, bir noktaya kadar bunu götürdük. Onlarla bizim son derece karşılıklı saygıya dayalı ilişkimiz var, birbirimizi tanıyoruz ve süreç başladığında da biz kendileriyle konuştuk. 2006’daki, 2016’daki, 2015’teki aynı senaryoyu tekrar etmenin bir anlamı yok. Beşşar Esed, maalesef siz onun yardımına geldiniz, muhalifleri püskürtmede yardımcı oldunuz fakat halkına hizmet götürmede, sistemi ayağa kaldırmada, halkıyla barışmada bir başarı gösteremediği için bugün böyle bir tabloyla karşılaştık.” diyen Fidan, hem Rusya’nın hem İran’ın kendi içinde değerlendirmelerinin neticeyi onlara da gösterdiğini söyledi.
Fidan, bölgenin önemli unsuru olarak muhaliflerin önemli bir dostu olan Türkiye’nin belli konularda, onlarla yapıcı dil içerisinde bu süreci yönetmeyle ilgili diyalog kurmasının da etkili olduğuna dikkati çekerek, bundan sonra da diyaloğun devam edeceğini vurguladı.
Bakan Fidan, Beşşar Esed’in kim tarafından arandığı, ülkeyi terk etmesine sebep olan olayın ne olduğuna yönelik soruya, “Muhataplarımızın Şam’la belli bir trafik teması içerisinde olduğunu biliyoruz, onlar bize söylediler o gün ama birebir hangisi, hangi seviyeden direkt kendisiyle konuştu, o konuda bilgim yok ama benim bildiğim mesaj iletildi.” yanıtını verdi.
Türkiye’nin bazı mercilerle işbirliği yaparak Esed’in Suriye’den çıkmasına olanak tanıdığı yönündeki iddiaların doğru olmadığını vurgulayan Fidan, bunun Türkiye’nin yapacağı bir iş olmadığına ve bu konuda Türkiye’nin bir rolü bulunmadığına dikkati çekti.
Fidan, “Ruslar kendileri ilan ettiler kendileri bu işi organize edip götürdüklerini. Bu konuda bizim bir rolümüz yok.” ifadesini kullandı.
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın’ın Şam ziyareti hakkında, hem bölge ülkeleriyle hem Batılı ülkelerle geniş istişare içerisinde bulunarak Kalın’ın bu ziyareti gerçekleştirdiğini belirterek, şunları kaydetti:
“Şam’daki yeni yönetimle hem bölgedeki ülkeler hem dünya ülkeleri nasıl iletişim kurmalı? Yaptığımız temaslarla orada genel bir algı ve talebi gördük ve herkesin üzerinde aşağı yukarı ittifak ettiği belli prensipler vardı. Bunlar terör örgütlerinin yeni dönemde Şam’dan istifade etmemeleri, özellikle azınlıklara karşı iyi davranılması… Hristiyanlar, Kürtler, Aleviler, Türkmenler başta olmak üzere. Daha sonra kapsayıcı bir hükümetin kurulması gibi, komşularına tehdit olmaması gibi çeşitli oluşmuş görüşler vardı.”
Fidan, Kalın’ın uluslararası toplumun, bölgenin ve Türkiye’nin görüşlerini karşı tarafa ilettiğini ve karşı tarafında verilerini aldığını söyleyerek, bu verilerden yola çıkarak 14 Aralık’ta Ürdün’ün Akabe Körfezi’nde toplantı düzenlendiğini ve görüşmeler yapıldığını hatırlattı.
Konuşmasında, Türkiye’nin Suriye’deki politikasına değinen Fidan, bu politikanın 13 yıl boyunca birkaç boyutlu olduğu ve bunlardan en önemlisinin de muhalefetiyle barışmayan Esed’den dolayı Türkiye’ye mülteci gelmesini önlemek olduğunun altını çizdi.
Fidan, Türkiye’nin bu yüzden ileri hatlarda kontrolü elinde tutan muhalif unsurlar ile çalıştığını aktararak, şöyle devam etti:
“Özellikle Suriye Milli Ordusu, Ulusal Kurtuluş Cephesi, bunlar Türkiye’nin birebir çalıştığı yerlerdi. İdlib’de, Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) kontrolü altında 4 milyon Suriyeli vatandaş yaşıyordu. Bunların belli bir kriz esnasında Türkiye’ye gelmesi mümkündü. Bu krizlerin çıkmaması, oradaki varlığın istikrarlı devam etmesi için bizler tabii ki belli bir koordinasyon içerisinde hep olduk ve o süreç içerisinde de heyeti tanıma imkanımız oldu.
Onlara özellikle modern yönetim algısı nasıl olur, modern yönetim sistemleri nasıl olur, onlar konusunda tavsiyelerimizi, nasihatlarımızı hep ilettik. Bizim gördüğümüz şu anda heyetin ve diğer bileşenlerin bir numaralı önceliği Beşşar Esed’in yaptığı hataları tekrar yapmamak ve halkı kucaklayarak hak ettikleri refahı ve istikrarı götürmek. Bunu yapmada bizim yardımcı olmamız lazım, onların da hata yapmaması lazım.”
Fidan, daha önce HTŞ lideriyle tanışıp tanışmadığı yönündeki soruya, daha önce 13 yıl MİT Başkanlığı yaptığını hatırlatarak yanıt verdi.
Suriye krizi başladığı günden itibaren mesaisinin 13 yılını Suriye krizinin aldığını hatırlatan Fidan, bakan olarak da belli aktörlerle her zaman temasının olduğunu kaydetti.
Suriye’de başlayan bu yeni dönemin, bu sürece gelmeden önce de bölgedeki Türkiye’nin bu konuyu masaya yatırdığını belirten Fidan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuya ilişkin vizyonundan bahsetti.
Fidan, “Bu dili geliştirmemiz lazım bölgede, biz bölgede İran dominasyonu istemiyoruz, Türk dominasyonu istemiyoruz, Arap dominasyonu istemiyoruz. Ne Körfez’deki Araplar birbirlerini domine etsinler ne oradan başka bir yeri domine etsinler ne biz başka bir yeri domine edelim ne İranlılar bir yeri domine etsinler. Artık bütün devletler, 2024’ten 2025’e geçiyoruz, gerekli miktarda olgunlaştılar, altyapıları güçlü. Çok güçlü bir Suudi Arabistan var, çok güçlü bir Birleşik Arap Emirlikleri var, çok etkili bir Katar var, Kuveyt var. Mısır gerçekten elinden geleni yapıyor. Artık bizlerin bir araya gelip iş birliği kültürü içerisinde birbirimizin sınırlarına, egemenlik haklarına saygı duyarak, saygının ötesine geçip birbirimizi korumayı taahhüt ederek, omuz omuza vererek bölgede kendi çıkarlarımızı, kendi düzenimizi kurmamız gerekiyor.” diye konuştu.
Aksi takdirde dışarıdan bölgeye müdahale edildiğine, kutuplaşmadan yararlanıldığına ve bunun bölgede uzun süreli, kanlı ve maliyetli çatışmalara yol açtığına dikkati çeken Fidan, buna gerek olmadığını, açık ve şeffaf şekilde bölge halklarının yaşayabileceğine işaret etti.
Fidan, “Zaten hepimiz akrabayız birbirimizle, hepimiz Müslüman’ız, hepimiz aynı dindeniz. Bir araya gelip bizim büyük bir olgunluk ve profesyonellik içerisinde menfaatlerimizi, isteklerimizi, hassasiyetlerimizi tanımlayıp birbirimizle, nasıl Avrupa’da, Kuzey Amerika’da, başka yerlerde ittifaklar kuruluyor, ekonomik, siyasi, askeri, bunların hepsini de bu coğrafyada yapmak mümkün.” diyerek, bu coğrafyanın toprağının bereketli, insanının verimli, çalışkan ve dürüst olduğunu söyledi.
Devletlerin artık olgunlaştığını, bir araya gelip yapabileceğimiz çok şey olduğunu dile getiren Fidan, şunları kaydetti:
“Bizim mesajımız bu. Dominasyon fikri, emperyal fikirlerin rafa kaldırılması lazım. Birilerinin proxy kullanarak bölgede başka ülkeleri yönetmeye çalışması, birilerinin geri planda para vererek başka bir şey yapmaya çalışması, menfaatini korumaya çalışması önceden… Bunlar bir aksiyon karşı reaksiyon üretiyor, reaksiyon başka bir aksiyon üretiyor derken bir kısır döngü içerisine giriyoruz. Bölge, artık bu kısır döngüden çıkacak kadar ders almış durumda. Bölgemiz son 20-30 yıldır gerçekten inanılmaz derecede büyük bir ateş sarmalının içerisinde.
Körfez’dekiler Yemen probleminden etkilendiler, bizler Irak ve Suriye probleminden etkilendik. Ben yeni dönemde İran’ın da ders çıkartacağını düşünüyorum, İran’a da yardımcı olmamız lazım yapıcı bir şekilde. Suriye’deki yeni yönetime de isteklerimizi ileterek yardımcı olmamız lazım. Ben Türkiye’nin, Suudi Arabistan’ın, Birleşik Arap Emirlikleri’nin, Mısır’ın, Katar’ın bir araya gelerek, Ürdün’ün de, bölgedeki kritik sorunları çözmede çok ciddi adımlar atabileceğine inanıyorum, Akabe’deki toplantıyla da buna başladık. Önemli olan devletlerin samimi olması.”
Suudi Arabistan ile Türkiye’nin Suriye konusunda temas halinde olup olmadığı sorulan Bakan Fidan, “Evet. Tabii var, var konuşuyoruz. Yani Suud makamlarıyla oldukça iyi ilişkimiz var. Çok açık ve samimi konuşuyoruz. Yani hem güvenlik servisleriyle hem Dışişleri Bakanıyla çok dikkatli bir şekilde ilişkileri götürüyoruz. Burada dediğim gibi yani, her devlet artık kendi olgunluğunu tamamlamış durumda. Kimsenin kimseye yalan söylemeye, tuzak kurmaya hiç mecali de yok. Bu bizlere de yakışmaz, bölgede olgun ülkeler olarak. Suudi Arabistan’ın şu anda çok büyük bir potansiyeli var, büyük bir dönüşümden geçiyor Suudi Arabistan. Başbakan Muhammed bin Selman, Veliaht Prens, gerçekten hem aynı anda birçok dönüştürücü hareketi yapıyor, sadece altyapıyı değil, toplumsal dönüşümü de şu anda sağlamakla meşgul. Benim gördüğüm, bölgedeki ülkeler Irak, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Katar bunların hepsi kalkınmalarını gerçekleştirmekle meşgul, Mısır da dahil olmak üzere. Herkes savaş olmasın, istikrarsızlık olmasın, altyapılarımızı geliştirelim, yirmi birinci yüzyıla uygun teknolojik yatırımlarımızı yapalım, ticaretimizi ilerletelim, toplumlarımıza daha iyi hizmet yapalım. Bakın, şimdi Körfez ülkelerinde ve diğer ülkelerde niye çok fazla toplumsal rahatsızlık çıkmıyor? Çünkü oradaki yönetimler kazandıkları paraları, petrolden gelen parayı halkına harcıyorlar, temel hizmetleri götürüyorlar, altyapıyı götürüyorlar, eğitimi götürüyorlar, moderniteyi götürüyorlar. Bunlar olduğu sürece yani oradan bir sıkıntı çıkmıyor. Ama halklarına hizmetleri götürmeyen toplumlarda sıkıntı çıkıyor. Dolayısıyla bizim el birliğiyle, el ele vererek yeni dönemde özellikle Suudi Arabistan’la çok yakın iş birliği içerisinde ve diğer kardeş ülkelerle iş birliği içerisinde yeni bir anlayışı, yeni bir vizyonu bölgede hep beraber hayata geçirmemiz gerekiyor.” dedi.
Türkiye’nin Suriye’de sivil ve demokratik bir devlet inşa edilmesini arzuladığını aktaran Bakan Fidan, “Kesinlikle bizim arzuladığımız o, hem sivil hem demokratik bir devlet istiyoruz. Tabii orada şu anda, Suriye, kendi içinde de Beşşar Esed’den kurtuldu, ama yeni dönemde de birtakım problem, sorun alanları olabilir. O konuyu çözmede bölge ülkeleri olarak bizim Şam’daki yeni yönetime yardımcı olmamız gerekiyor. Zaten asıl çalışmamız gereken nokta da o beraber bir şekilde. Birincisi Şam, yani bir gecede veya bir ayda, bir yılda bir İsviçre demokrasisi beklemek çok şey olur, gerçekçi olmaz. Yani oradaki temel sorunların hali, bir defa yönetimde kuşatıcılığın yansıması önemli. Diğer hem coğrafi olarak hem etnisite olarak orada bir yönetime yansıması olmalı. Orada anayasal vatandaşlık üzerinden, yani çeşitli ayrımcılığı da ve bölücülüğü de teşvik etmeden bir bütüncül milli devlet sınırları içerisinde yönetimin kurulabileceğine inanıyorum. Burada sadece bir hassas geçiş dönemi var, o da Suriye muhalefetini oluşturan grupların yani kuzeydeki gruplar biliyorsunuz Suriye Milli Ordusu, Ulusal Kurtuluş Cephesi ve Heyet Tahrir el-Şam, güneyde de gruplar vardı ve bunların aslında bir süreç içerisinde artık bir konsolidasyona gitmesi önemli. Bu hassas bir süreç. Ben bu sürecin iyi yönetileceğini düşünüyorum. O konuda elimizden gelen yardımı yapıyoruz. Çünkü güvenlikle ilgili, asayişle ilgili istikrar sağlandı mı, ekonomiyle ilgili, ticaretle ilgili, kalkınmayla ilgili, altyapıyla ilgili, temel hizmetleri vatandaşa götürmekle ilgili işlemlere de süratle başlanır.” ifadelerini kullandı.
HTŞ’nin gelecekte atacağı adımlara ilişkin soru üzerine Bakan Fidan, “Şimdi şöyle bizim rolümüz, biz kendi izlenimlerimizi anlatabiliriz ve onlarla ilgili belki şu ana kadarki olan süreç içerisinde belki belli platformları oluşturmada yardımcı olabiliriz, bir araya gelmede. Ama her şeyden önemlisi ben neyi anlatırsam anlatayım karşı tarafa, Heyet Tahrir el-Şam’ın ve Şam’daki yeni yönetimin yaptıklarını gizleyemezsiniz, söyleyemezsiniz. Eğer ben yanlış bir reklam yapıyorsam yalancı çıkan ben olurum. Dolayısıyla hep beraber yeni yönetimin, oradaki arkadaşların ne yaptığına bakacağız. Uluslararası toplumun, bölgesel müttefiklerin, ülkelerin -başta Arap ülkeleri olmak üzere- nasihatlarını dinliyor mu, gerekli adımları atıyor mu? Terörle ilişki kurmaması, azınlıklara kötü muamele yapılmaması, bunlar başlangıç noktaları, fevkalade önemli. Kadın haklarıyla ilgili konular, bunlar önemli. Şu ana kadar bunlardan bir şikayet görmedik ama her şey çok yeni. Dolayısıyla bizim tavsiyemiz gerek Amerikalılara, gerek Avrupalılara, gerek bölgedeki ülkelere temas edin, hangi konularda hassas olduğunuzu, yani evrensellikle ilgili, yani biz burada ülke çıkarlarından değil, burada bir tane ülkenin çıkarı olur, o da Suriye’nin çıkarı ve Suriye halkının çıkarı. Her ülkenin Suriye ile iş birliği yapmak için ne türden bir beklenti içerisinde olduğunu söylemesi lazım. Ben bu noktada yeni yönetimin Suriye’de şu anda çok dikkatli bir diplomatik ilişki tarzı geliştirdiğini ve dikkatli bir diplomatik dil kullandığını görüyorum. Ama eskiden bir laf vardı, bu teyit konularında ‘güven kontrole mani değildir’ diye. Burada da yani güven tabii ki olacak söylenene ama hepimiz burada da göreceğiz yani işlerin nasıl gittiğini. Ama tekrar ediyorum, bizim hep beraber bölge ülkeleri olarak yeni yönetime yardımcı olmamız lazım ki milyonlarca insan, 10 milyondan fazla Suriyeli tekrar evlerine dönsünler, bir ekonomi canlansın. Bölge ülkeleri üzerindeki, Ürdün’ün üzerinde, Mısır’ın üzerinde, Irak’ın üzerinde, Türkiye’nin üzerinde ve Avrupa’nın üzerinde oluşturulmuş basınçlar var. Herkes bu Suriyeli kardeşlerimize ev sahipliği yaptı. Bunların geri dönüp bu basıncın ortadan kalkması da önemli.” dedi.
Suriye’deki gelişmelerin Gazze Şeridi’ndeki duruma etkisi sorulan Bakan Fidan, “Benim bu konuda farklı fikirlerim var. Yani 13 yıl İstihbarat Başkanlığı yaparken, bölgede İranlı arkadaşlarımızla da çok konuştuk. Yani sizin özellikle Suriye’de Beşşar Esed’in İsrail’e karşı bir direniş cephesinin bir unsuru olması meselesi bir şaka. Yani Beşşar Esed İranlılara yer veriyordu. Suriye’den İsrail’e herhangi bir askeri harekat gördünüz mü siz? Görmediniz. İsrail’den Suriye’ye askeri harekat gördünüz mü? Görmediniz. İsrail’den yapılan bütün askeri harekatlar İranlı ve İranlı milislere yönelikti, yani Suriye ile ilgili bir problemi yoktu. Esed kendini geriye çekmişti, İran’la İsrail’in kendi toprağında savaşmasını seyrediyordu. Bakın ben size bir şey söyleyeyim, Suriye muhalefeti bundan 6-7 sene önce Şam’da şimdiki yaptıklarını yaptığı sırada, o zaman Biden Başkan Yardımcısıydı, Türkiye’ye geldi, Cumhurbaşkanımızla görüştü ve biz Esed’in gitmesini istemiyoruz dedi. Biz biliyoruz aslında bu onun değil İsrail’in bir görüşüydü. İsrail hiçbir zaman için Esed’in gitmesini istemedi. Esed’in İranlılara verdiği ortamdan mutsuzdu İsrail. Ama Esed’in genel manada kendisi için faydalı bir aktör olduğunu biliyordu. Yani son güne kadar, Amerikalıların bize söylediği harekat başladıktan sonra da, İsrail, Esed’in gitmesini istemiyor.” şeklinde yanıtladı.
“Esed, İsrail’in gündemine hizmet ediyordu ve İsrail’in güçlenmesine katkıda bulunuyordu diyebilir miyiz?” sorusuna cevap veren Bakan Fidan, “Şöyle, yani burada realist politikalar izlemek lazım. Esed’in yürüttüğü politika belli noktalarda realist politikaydı. Yani burada ben sadece yapılan reklamın yanlışlığını anlatmaya çalıştım. Yeni yönetimin de ben İsrail’le bir çatışma arayacağını düşünmüyorum. Herkesin kendi sınırları içerisinde kendi işine bakması gerekiyor. İsrail’in Suriye topraklarını işgal etmemesi, ondan vazgeçmesi gerekiyor. Suriye’nin de İsrail’e yönelik bir şey yapmaması gerekiyor. Karşılıklı bir şey olursa o zaman yapılabilir. Onun için tehdit algısını yeniden tanımlamak lazım. Şimdi bölgeden İranlı unsurlar çekildiler ve İsrail için temel endişe kaynağının belli noktalarda elimine olmuş olması lazım. Ama İsrail’in halihazırda en kötü senaryoya göre düşünüp, Suriye’deki belli tesisleri vurması ve belli yerleri işgal etmesi de kabul edilebilir bir şey değil. Yani bu bir bağımsız ülkenin, egemen ülkenin toprağının gereksiz yere işgalidir, bunu haklı çıkartacak herhangi bir emare olmadan bunun yapılması da doğru değil.” dedi.
İsrail’in Suriye topraklarına düzenlediği saldırılara ilişkin soru üzerine Bakan Fidan, “Cevabı basit. Suriye halkının kendi vicdanını, çoğunluğunu temsil eden her iktidar, İsrail’in etrafındaki her iktidar, İsrail için bir tehdittir. Beşşar Esed, Suriye halkının çoğunluğunu temsil etmiyordu. Halktan meşruiyet alamadığı için dışarıdaki güçlerden meşruiyet alması gerekiyordu. Yeni gelen yönetimin Suriye halkının temel değerlerini yansıttığı için Şimdi 20 milyon Suriyeliye sorduğunuz zaman İsrail’le ilgili ne düşünüyorsunuz diye, ne diyecekler? Kötü düşünüyoruz diyecekler. Şimdi bu kötü düşüncenin tabii ki iktidarda olması, meşru yansıma bulması İsrail’in işine gelmiyor. Dolayısıyla İsrail burada açıkçası en kötü senaryoyu göz önüne alıp buradan bir zarar gelecek diye birtakım adımlar atıyor. Ama ben hem yeni yönetimle konuştuğum için biliyorum, hem genel şartlarda değerlendirdiğimizde şu anda yeni yönetimin elinde harap olmuş bir ülke var. Milyonlarca insan perişan durumda, bunlara hizmet götürmesi gerekiyor. Bölgede savaşa dayalı, yayılmaya dayalı bir çatışmanın olmaması gerekiyor. Ama şunu da unutmamak lazım, bölge ülkeleri ve bölge halklarının hassas oldukları birkaç tane mesele var. Kudüs konusu önemli, Filistin meselesi önemli. Siz, Filistinli Arap kardeşlerimizi çoluk çocuk demeden soykırıma tabi tutarsanız, bu, bölgedeki bütün halkları, bütün devletleri ister istemez isyana götürür. Bunun durması gerekiyor. Gazze’de yaşananlar, Batı Şeria’da devam eden işgal ve ilhak, yani bunların durması gerekiyor. Bunlar bölgeye çok negatif mesajlar gönderiyor ve bölgedeki halklar belli konularda mahrumiyeti çekerler ama söz konusu Gazze ve Filistin olduğu zaman da seslerini yükseltirler. Yani İsrail’in bunu artık hesaba katması gerekiyor.” değerlendirmesinde bulundu.
İran ve Rusya’nın Suriye’de soğuk ya da sıcak savaş başlatıp başlatamayacağı konusunda gelen soruya Bakan Fidan, “Tabii ki her zaman için başlatacak yetenekleri olabilir ama ben İran’ın da Rusya’nın da bunu yapacağını düşünmüyorum. İran da Rusya da son derece gelişmiş karar alma mekanizmaları olan iki ülke. Sahadan gelen verileri görüyorlar, yeni döneme bir an önce adapte olup devam etmek gerekiyor. Biz yeni dönemde de hem İran’la hem Rusya’yla da konuşarak sorunları çatışmadan, her iki tarafın lehine olacak şekilde nasıl yönetiriz onu yürütmeye gayret edeceğiz.” cevabını verdi.
Suriye’deki terör örgütü PKK/YPG konusunda Türkiye’nin ne yapmayı planladığı sorulan Bakan Fidan, “YPG, PKK’nın Suriye’deki bir koludur. Türkiye’den, Irak’tan, İran’dan ve Avrupa’dan gelmiş uluslararası terörist savaşçıların yönettiği bir organizasyon. Bunu her ne kadar Amerikalılar dünyaya farklı şekilde pazarlasalar da olayın özü bu. Artık bu yalan ortadan kalkmalı. PKK’nın hem Suriye’de Arap topraklarını işgal etmesi, hem Suriye halkının tamamına ait olan doğal gaz ve petrol kaynaklarının üzerine oturması, Kürtlere, Araplara muazzam kötü davranması artık son bulmalı. Yani bu konuda ben artık uluslararası bir anlayışın, birliğin olduğunu düşünüyorum. Arap toprakları kurtulmalı. Ben geçen bir konuşmamda da söyledim, bölgenin otantik halklarının bulduğu otantik topraklar Kürtler, Araplar, Türkmenler, Yezidiler, Aleviler kendi yerlerinde yaşamalı, kimse yerinden edilmemeli. Kürtlerin ait olduğu yerler var, Arapların, Türkmenlerin. Ama başkasının gidip toprağını işgal edip, dışarıdan aldığınız destekle, bu devam edemez ve etmemeli de, etmeyecek de inşallah” ifadelerini kullandı.
Esed’in kardeşi Mahir Esed’in akıbeti hakkındaki soru üzerine Bakan Fidan, “Bizde bilgi yok. Merak da etmiyorum açıkçası. O, Suriye rejiminin, Suriye’deki yeni yönetimin açıkçası işi, savaş suçlularının artık bulunması ve aranması” dedi.
“Suriye’de Ali Memlük, Hüsam Luka gibi mevkidaşlarınız vardı. Bu insanlar daha sonra ülkeden çıkış için yardım bağlamında sizinle bir temasa geçtiler mi?” sorusuna Bakan Fidan, “Geçmediler” yanıtını verdi.
“Geçtiğimiz üç yıl içerisinde Esed ile hiçbir araya geldiniz mi Sayın Bakan?” sorusu üzerine Bakan Fidan, “Yok gelmedim. Yani gelmek için teşebbüsümüz oldu, istedik ama kabul etmediler. Yani ben istedim. Hatta bölgedeki ülkeleri aracı yaptık Irak başta olmak üzere, başka ülkelerin adını da söylemeyeyim. Hepsine hayır” dedi.
DÜNYA
4 dakika önceDÜNYA
4 dakika önceSPOR
19 dakika önceSPOR
19 dakika önceSPOR
19 dakika önceSPOR
34 dakika önceSPOR
49 dakika önce