Almanya 23 Şubat 2025 tarihinde seçimlere giderken seçim anket sonuçları artık daha da önem kazandı. Seçimde başat olarak 6 aday yarışacak. Hâlihazırdaki Almanya Şansölyesi Olaf Scholz da partisi Sosyal Demokrat Partinin (SPD) adayı olacak. Olaf Scholz’un en önemli rakibi ise Hristiyan Demokrat Birliğinin adayı Friedrich Merz.
Almanya’da Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) ile Hristiyan Sosyal Birliğinin (CSU) adayları ortak belirlendi. İki partinin belirlediği çatı aday, CDU Genel Başkanı Friedrich Merz oldu. CDU ile CSU Almanya’da kardeş partiler olarak biliniyor. CDU, Almanya’nın genelinde etkin bir partiyken CSU daha çok Bavyera’da nüfûz elde etmiş bir parti olarak ön plana çıkıyor. İki partinin ittifakı ise Almanya’da Birlik (Union) olarak isimlendiriliyor.
Seçim anketlerinde ise CDU Genel Başkanı Friedrich Merz rakiplerinin epey önünde görünüyor. ZDF tarafından yayımlanan son ankete göre CDU/CSU’nun oy oranı %31 olarak kaydedildi. CDU/CSU’nun oy oranı son aylarda pek değişmedi, anketlerde istikrar kazandığı rapor edildi.
CDU/CSU’nun parti politikaları ise daha çok muhafazakar değerleri yansıtıyor. 1945 yılında Berlin’in Sovyetler Birliği tarafından ele geçirilmesinin hemen ardından kurulan parti eski yanlışları tekrarlamamak adına bütün Almanya’yı kapsayıcı bir politika ile hareket etti. Katolik, protestan ayırt etmeksizin toplumun tüm kesimlerini kucaklayan CDU ekonomide ise savaş sonrası zor ekonomik koşulları dikkate alarak sosyal demokrasiye uygun politikalar benimsedi.
Ancak CDU anlayış olarak daha çok liberal-muhafazakâr bir değerler sistemine sahip ve sol ekonomi politikalarından zamanla uzaklaşmıştır. CDU bugün ılımlı liberal bir konumdadır, sosyal yardımları göz ardı etmediği gibi sosyalist politikalardan da uzaktır. CDU, nihai olarak özel mülkiyete ve aile kavramına önem vermekte; bunların devlet tarafından müdahale edilecek alanlar olmadını söylemektedir.
İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan ve daha çok ABD etkisinde olan Almanya Federal Cumhuriyeti’nin ilk şansölyesi Konrad Adenauer da CDU üyesidir. Adenauer bu görevi 1963 yılına kadar sürdürmüştür. Bu da CDU’nun daha çok ABD etkisinde kalmasına neden olmuştur çünkü Marshall yardımlarından en çok faydalanan ülkelerin başında Almanya gelmektedir.
CDU’nun hristiyanlıkla olan bağı ise ruhbanlık boyutunda değil tamamen kültürel boyuttadır. Hristiyanlığın muhafazakâr öğelerine sahip çıkan parti herhangi bir din adamı sınıfının üstünlüğünü ise reddeder. Parti diğer yandan okullarda din eğitiminin sürmesi gerektiğini belirtir.
CDU muhafazakar eğilimlerini göçmen politikasına da taşıyor ve parti yeni seçim programında
Almanya’nın daha fazla göçmen kabul etmemesi gerektiği yönünde bir politika benimseyeceğini açıkladı. Bununla beraber İsrail’in daha fazla desteklenmesi yönündeki görüşler de parti programında ön plana çıktı.
Son olarak CDU’nun dış politikasını inceleyecek olursak, CDU’nun Avrupa’nın bütünleşmesinden yana olduğunu söylenebilir. CDU, Avrupa Birliği’nin kurulmasına ve gelişimine önemli katkılar sundu. Ancak CDU, Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılım sürecine pek olumlu yaklaşmadı ve daima
mesafeli bir tutum sergiledi.
Seçimlerin bir diğer adayı ise hâlihazırdaki Almanya Şansölyesi Olaf Scholz. Olaf Scholz Almanya’nın en köklü partisi olan Sosyal Demokrat Partinin (SPD) adayı. ZDF tarafından yayımlanan son ankete göre SPD’nin oy oranı %15. SPD’nin oy oranı geçtiğimiz yıla göre yaklaşık 1 puan düşmüş görünüyor, bunda yaşanan enerji krizi ve Ukrayna Savaşı’nda takınılan tutum önemli rol oynuyor. Bazı Alman vatandaşları, Almanya’nın savaşa bu derece müdâhil olmasını doğru bulmuyor.
SPD, Almanya tarihi ve sosyalizm açısından önemli bir konumda bulunuyor. Almanya’nın en eski partisi olan SPD, 1875 yılında sosyalizmin şafağında kuruldu. 1840’ların başında sanayileşmeye başlayan Almanya, İngiltere’ye göre geç ama hızlı bir biçimde kapitalist ekonomiye entegre oldu. Burjuva sınıfının hızlı yükselişi sayesinde üretimini artıran Almanya’da eş zamanlı olarak işçi sınıfı da ortaya çıkmaya başladı. İşçi sınıfının taleplerini dile getirecek bir parti kurulması artık zorunlu hâle geldi ve SPD 27 Mayıs 1875 tarihinde kuruldu.
Parti özellikle 1878 tarihinde ilan edilen anti-sosyalist kanunlar sonrasında daha da popülerlik kazandı ve 1880’lerin sonundan 1930’lara kadar Avrupa’nın en büyük sosyalist partisi oldu. Hatta kimi entelektüeller sosyalist devrimin Rusya’da değil Almanya’da olmasını bekliyordu. Ancak SPD Nazilerin 1933 yılında başa gelmesinden sonra sürgün edildi ve kapatıldı.
1945’ten tekrardan toparlanan SPD bir süre daha ortodoks sosyalist politikaları izledikten sonra dönemin entelektüel ve politika atmosferinden de etkilenerek ortodoks sosyalist politikaları Godesberg Programı ile terk etti. Godesberg Progamı, SPD’nin artık katı sosyalizmden sol liberteryen/liberal politikalara geçişini simgeleyen bir belgedir. Godesberg programına göre özel mülkiyetin, çok büyük sosyal eşitsizliklere yol açmadığı sürece meşru olduğunu ilân ediliyor ve SPD’nin katı sosyalizmi terk ettiğini duyuruluyordu.
Programın yayımlandığı dönemde Adorno ve Horkheimer gibi Alman filozoflar da marksist sosyalizm anlayışının geçersiz olduğunu öne sürüyor ve daha ılımlı bir sosyalizmi vaz ediyordu. Ayrıca Stalin’in uyguladığı sert politikalar da kimi entelektüelleri ortodoks sosyalizmden uzaklaştırdı.
SPD işte bu sol liberal değişimle birlikte 1969 yılında iktidara geldi ve 1982 yılına kadar da iktidarı bırakmadı. SPD’nin son temsilcisi olan Olaf Scholz ise 2021 yılından beri Almanya’yı yönetiyor.
SPD, her ne kadar değişim geçirse de sol geleneğin önemli bir temsilcisi olmaya devam ediyor. SPD’nin seçim programında işçi ve emekli hakları ve mültecilerin korunması maddeleri ön plana çıkıyor. SPD ayrıca sol liberal bir tutum sergileyerek Ukrayna Savaşı’nda sert tavır almaktan kaçınıyor ve aynı zamanda İsrail’in Gazze’yi işgal planına da karşı çıkıyor.
23 Şubat’ta yapılacak seçimlerde Yeşillerin adayı Robert Habeck olarak belirlendi. ZDF tarafından yapılan son ankete göre Habeck’in oy oranı %14. Yeşiller de tıpkı SPD gibi geçtiğimiz yıla göre 1 puan kaybetmiş görünüyor. Ancak yine de oy oranı ile parlementoda kilit parti olmayı sürdürecek.
Yeşiller Partisi, sadece Almanya için değil dünya siyaset tarihi açısından da kendine özgü bir konumda bulunuyor. Parti, SPD gibi sosyal adalete önem verirken bunun çevre ve iklim politikalarından ayrı olarak değerlendirilemeyeceğini iddia ediyor. Parti aynı zamanda LGBT ve benzeri azınlık grupların korunmasının da toplumsal adalet açısından gerekli olduğunu savunarak diğer partilerden göre daha net bir tavır takınıyor.
Yeşiller aynı zamanda feminizm ve toplumsal cinsiyet eşitliği kavramlarına vurgu yaparak politikayı sadece ekonomik, dini ve etnik açıdan değerlendirmekten kaçınıyor.
Almanya’da son senelerde ön plana çıkan ve aşırı sağcı söylemleriyle zaman zaman endişe uyandıran Almanya için Alternatif Partisinin (AfD) adayı ise Alice Weidel. AfD, anketlerdeki başarısıyla ön plana çıkıyor. ZDF’nin son anketine göre AfD’nin oy oranı %19. AfD bu oy oranıyla
CDU/CSU’dan sonra Almanya’daki en büyük parti.
AfD Almanya’nın en yeni partilerinden biri ve Avrupa yükselen aşırı sağın Almanya’daki temsilcisi konumunda bulunuyor. 2013 yılında kurulan parti ilk seçiminde %5 barajını aşamadı ancak yine de adından söz ettirdi. 2021 yılında yapılan Almanya Federal seçimlerinde %10 oy alarak en büyük 5. parti olan AfD çok kısa sürede 2. sıraya yükseldi. Çok büyük bir değişiklik olmazsa AfD 2025’te parlementodaki en büyük 2. parti olacak.
AfD özellikle milliyetçi politikaları ile ön plana çıkıyor ve Avrupa Birliğinin Almanya’nın ulusal çıkarlarıyla çeliştiğini iddia ediyor. Parti bu özelliği ile ulusalcı bir politik tutum sergiliyor. Diğer yandan Rusya’ya uygulanan yaptırımların kaldırılmasını isteyen AfD NATO’nun genel politikalarıyla da ters düşüyor.
AfD Lideri Weidel ise aşırı sağcı olduklarına dair yorumları redderek “Biz aşırı sağcı değil, liberteryen muhafazakârız.” dedi ve Avrupa Birliğini sosyalist yapısının Avrupa’yı mahvettiğini iddia etti.
Daha korumacı ve içe kapanmacı bir anlayışa sahip olan AfD göçmen politikalarına da mesafeli yaklaşarak aşırı sağ popülizminin etkisiyle Almanya’da ciddi anlamda destekçi topladı. AfD’nin hükûmette söz sahibi olmasını istemeyen diğer partilerin ise daha geniş bir koalisyon kurmak
zorunda kalacağına dair yorumlar yapılıyor.
ZDF tarafından yapılan ankette Alman halkına en çok rahatsız oldukları konular soruldu. Verilen cevaplarda göçmenler ve ekonomi ön plana çıktı. Katılımcıların %34’ü ekonomiyi en büyük sorun olarak belirtirken %23’ü göçmenleri en büyük sorun olarak tanımladı. Olaf Scholz’a oy kaybettiren
enerji konusunu en büyük problem olarak değerlendiren vatandaşların oranı ise %15.
Yararlanılan kaynaklar: Tilman Mayer: Alman Hristiyan Demokrat Birliğinin Muhafazakar Politikaları
Yayın Organları: ZDF-HEUTE, Welt, AA
POLİTİKA
9 dakika öncePOLİTİKA
9 dakika önceSPOR
9 dakika önceSPOR
24 dakika önceDÜNYA
54 dakika önceDÜNYA
54 dakika önceSPOR
1 saat önce