27 Eylül 2023
Hıfzı Topuz‘un ölüm haberini bugün sosyal medyada Zeynep Göğüş‘ün paylaşımından gördüğümde şöyle bir geriye doğru döndüm fiziki olarak ve eski günleri düşündüm; pek az kimsenin geriye kaldığı güzel günlerini İstanbul’un. Herkesin kendi anısı olduğu gibi benim de Paris yıllarım birden gözümün önünden geçti. 1977-78 yıllarında, Paris’e 1976 yılında elimizi kolumuzu sallayarak gelip, vize, akseptans ve benzeri bir şeye başvurmadan üniversiteye yazıldığımız yıllarda tanışmıştım kendisiyle; çünkü babamın arkadaşıydı. Ve babam Paris’te onu görebileceğimi söylemişti.
1978 yılıydı sanırım, Türkiye her zaman olduğu gibi yine ekonomik krizin içindeydi. İkinci petrol krizi (Petro-Dolar Krizi) olarak adlandırılan bir dönemde, Türk Lirası o zaman da devalüe edilmişti. Fransa’da yaşamakta olan öğrencilerin aileleri bir anlamda sıkıntı çekmeye başladılar. Aniden yükselen döviz ile birlikte öğrencilere yollanan para miktarı da arttığından bazı öğrencilerin ebeveynleri çocuklarını Türkiye’ye geri çağırmak zorunda kaldı. Döviz sıkıntısı yaşanmaktaydı. Döviz bulmakta güçlük çekildiği kadar yurt dışına para yollamak da zorlaşmıştı. Bilhassa karaborsadan bulunabilen dövizlerle para bazı yollardan yollanabilmekteydi. Bir başka yol ise; yurt dışında yaşayanlar, -eğer Türkiye’ye gönderme işlemi varsa, Türkiye’deki ailelerine para yollayanlar varsa- yurt içinde ailelere Türk Lirası olarak para veriyor ve dışarıda da hangi ülkeyse o ülkenin parası ihtiyacı olana veriliyordu.
Bu süreç zarfında Melih Cevdet Anday Paris’e Kültür Ataşesi olarak gelmişti. İkisi de babamın arkadaşlarıydı ve onları görmeye, o zamanlar, gitmiştim; rakı sofralarında bulunan birisi olarak “babamın oğluydum”. Hıfzı Topuz o dönemde UNESCO’daydı. Orada 1983 yılına kadar sanırım gazeteciler arasındaki uluslararası ilişkileri düzenlemekteydi. Gazeteciler o zamanlarda da sıkışarak tehlikeli olan mesleklerini yürütmeye çalışmaktaydılar.
Hıfzı Topuz o zamanlardan beri Paris’te yaşayan Türk ressamları ve entelektüelleriyle ilişki halindeydi. Fikret Mualla‘dan Abidin Dino‘ya, Nejat Devrim‘e kadar ressamlarla dost olmuştu. Zekeriya Sertel ve Nazım Hikmet dostluğunu kendisi de yaşayana kadar; herkesin dostu, arkadaşı olmuştu. Hayatı boyunca iyi yaşadı ve yaptığı mesleği de çok başarılı bir şekilde yürüttüğünden dolayı birçok ödülün sahibi oldu.
Evet, Hıfzı Topuz gazeteciydi, bu mesleğin kuvvetli olduğu yıllarda. 1923 yılında doğduğuna göre, Cumhuriyet’in yüzüncü yılını yaşayarak ölmüştü. Bu dönemin heyecanında çocukluğunu yaşamış olsa gerek ki sosyal alandaki haksızlıklara, yalan haberlere karşı durmuş, edebiyata ve sanata meraklı olmuştu. Galatasaray Lisesi her zaman edebiyat üzerine iyi öğrenciler yetiştirmiştir. Hıfzı Topuz da kalemiyle, aklıyla ve bilgisiyle kendisini gösterdi. Her zaman güler yüzlü ve düşünür bir edası oldu sanırım. Biraz mizahi bir şekilde konuştuğu zamanlar vardı; ama her zaman bir sorunu çözmek üzere düşünen biri olarak kaldı aklımda.
Bilhassa 1974 yılında Ecevit-Erbakan hükümeti sırasında İsmail Cem Radyo Televizyon’un başına geldiğinde Hıfzı Topuz bir yıllığına Türkiye’ye dönerek o zamanki büyük sükse yapan ve bir ara yanılmıyorsam Avrupa’nın en iyi kanallarından biri kabul edilen Radyo Televizyona katkıda bulunmuştu.
Yıllar sonra Cumhuriyet Meyhanesi’nde, babamların rakı sofrasına oturduğum zamanlarda Hıfzı Topuz hep konuşurdu ve anlatırdı. Güncel haberler tartışmalarından sonra konu Osmanlı dönemine gelirdi. Osmanlı-Cumhuriyet dönemi üzerine hep düşündü; analizler yaptı, kitaplar yazdı. Roman ve tarih birbiri içinde yan yana durmakta onun kitaplarında.
Sosyal Demokrasi ödülü almış birisi olarak her zaman demokratların yanında yer aldı. Türkiye’nin iyi bir şekilde yönetilmesini, adil bir yargı düzenin var olmasını, entelektüellerin ve gazetecilerin mesleklerini korkmadan özgür bir şekilde gerçekleşmesini savundu ve bu bakış zayıfladığında da hayıflandı ve bu özgürlüğü önemsedi.
Gazeteciler, oğlu Kerem ve diğer sevdikleri, kalan arkadaşları onu sevgi ve saygıyla anacak. Benim de hatıralarımda her zaman güzel bir yerde ışıklı bir köşede yer almaya devam edecek.
Ali Akay kimdir? Ali Akay Paris’te, 1976-1990 yılları arasında Paris VIII Üniversitesi’nde Sosyoloji, Felsefe ve Siyaset Bilim okudu. 1990 yılından beri İstanbul’da, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyesidir. Aynı Üniversitenin Resim Bölümü’nde 1992 yılından beri doktora derslerini sürdürmektedir. Yurt dışında Paris, New York ve Berlin’de dersler vermiştir. Türkiye’de ve yurt dışında birçok kurumsal ve kurum dışı sergilerin küratörlüğünü yapmıştır. 1992 yılında Toplumbilim dergisini kurmuş ve 2011 yılına kadar bu dergiyi sürdürmüştür. 2011 yılında, Toplumbilim dergisinin yeni ismiyle şu anda devam etmekte olan Teorik Bakış dergisini kurmuştur. Yurt içinde ve yurt dışında yazıları yayımlanmıştır ve sanat, sosyoloji ve felsefe üzerine birçok kitabı vardır. |
Çok küçük bir azınlık dışında hayatta kalma, rahat ve sakin bir nefes alma imkânı neredeyse kalmamış durumda! Polis bile bu kolektif kalabalık kavgaları ayırmakta zorluk çekmekte. Hatta kiracı kavgalarında silahını bile gasp edilmekten kurtaramamakta: İnsanlar akıllarını yitirmiş gibiler. Sinir ve gerginlik hezeyan nöbetlerine dönüşmüş. Toplumun olmayan sistemi, hastalıklı vaziyette
Cinnet toplumu olarak adlandırdığım bu dönemin zihniyeti, 12 Eylül’den bugüne Türkiye’nin toplumsal alanının gitgide yaralanan travmatik vaziyetini göstermekte değil mi?
Her şeyiyle İstanbul’un 2023 yılında silinip gitmekte olduğunu izliyoruz
© Tüm hakları saklıdır.
POLİTİKA
4 dakika önceSPOR
4 dakika önceSPOR
19 dakika önceSPOR
34 dakika önceSPOR
34 dakika önceSPOR
49 dakika önceSPOR
1 saat önce